ekim notları

bir süre kendimi dinlemek iyi geldi, içimden neyin gelip gelmediğine özenle ve yakından bakmak.. seçimlerimi ve eylemlerimi, alanımı ve ilişkilerimi buna göre düzenlemek… kendimi ne kadar da geçiştirmişim önceleri. birileri, bir şeyler olsun da ilgileneyim demişim; kendime de şöyle bir bakıp geçmişim. bu insanı bencil de yapıyor, biliyor musun. bunu şu an bu kadar net fark ettim. bencil olmak, dışarıdan talepkar, beklentili ve bunu hak ettiğini düşündüğü bir hali insanın. ya verdiğin için bekleme hakkı görüyorsun kendinde, ya da almaya hak gördüklerinin şımarıklığıyla yapıyorsun bunu. “ben senden önemliyim” ya da bir başka ifadesiyle dışarıdaki birine “önemli olan benim” demek bencillik.

önemli olan benim. ,, bunu kendine fısıldadığında şefkatle, sevgiyle, içtenlikle.. o sesin çağrısıyla, hatırlatmasıyla kendine neye ihtiyacı olduğunu soruyorsun. için sana cevabı söylüyor, onu kendine sen sağlıyorsun, bir yetişkin olarak. böylece kendine yeten, kendini önemseyen, dışarı çıktığında alacaklı hissetmek yerine paylaşımcı olan; kendini sevdiği sevgiyle başkalarına güzellikler sunabilen, hesabını kitabını kendi evinde zaten yaptığı & bildiği için ve “kasada açık olmadığı için” ilişkilerinde alma-verme dengesini doğallıkla kuran biri olarak sınırını da biliyorsun, sınırsız kaynaktan doya doya içmeyi de..

yuva

alt tarafı kendimizi dinleyip kendimize dürüst olacağız, bize hakikaten iyi geleni seçip iyi gelmeyenle de muhatap olmayacağız. o kadar çok dışarıda dolaşmışız ki, eve dönmeyi yadırgıyor sistemlerimiz. “home is where our heart is”* / içeriyi öyle yok saydık ki dışarısı o kadar büyüdü gözümüzde. dışarıda özgürlük, mutluluk, zenginlik var sandık. oysa ki, kalp evrenden daha geniş, güvenle dönebiliriz. dönüp bakalım, dönüp dönüp bir daha sevelim, sarılalım hadi. dönelim de sevinsin kalbimiz. 🌷 ♥️

*ev, kalbin neredeyse orasıdır.

bir iki üç 4 ekim.

ekimin ilk pazar ertesi bugün. ilk 3 günde hafta sonu rehaveti ve yeni aya geçiş evresi tamamlandıysa, şimdi yeni aya; ekim’e güzellikler, yenilikler, bilhassa kendimize iyi gelecek öznel tohumlar ekme zamanı. *-*

heyecan verici bir içe bakış: ne istiyorum? neye ihtiyacım var? kendim için ne eksem toprağıma? ona iyi bakayım diye her an gözümün içine bakan hayatıma ne katsam beğenirim? bunun için ne yapabilirim? nereden başlayabilirim, o yapacaklarımı yapmaya? ilk adım ne olsun ve ay boyu atacağım adımlar neler olsun?

6 ekim’de göksel bakımdan da yeni aya geçiyoruz. yani, bu birkaç gün: durum değerlendirmesi, tohum heyecanı, ekim niyetleri ve bebek adımları için haarriikka günler!.. 😉

velhasıl,, ekim’le hoş buluşan olalım: biz ekelim, güz’elleşelim. güz yağmurları da her birimize bereket getirsin; toprağımıza/hayatımıza her ne ekersek onu sulayıp yeşertsin. ^-*

karar mercii.

karar aldıysan dışarı, karar verdiysen içeri baktın demek. verilen kararlar içeriden, alınan kararlar dışarıdan gelme. tabii her ikisi de senin alışverişin; alan da sen veren de sen.

hiç baktın mı: aldığın karara karşılık neler bekliyor onu sana verdiren sebepler, mihraklar, odaklar, sesler, koşullar…? senden ne bekliyor âlem, ondan aldığın karara karşılık?

karar verirken de sen âleme sesleniyorsun: “benden sana bir karar, hadi uygula şimdi bunu.”

mesele kelimeden öte. bir seçimi, kararı başlatan etki nereden geldi? düğmeye kim bastı? düğmedeki parmak senin evet de, senin kolunu kim oraya yönlendirdi?

kolumuzun bedene birleşen noktası, kafadan çok kalbe yakın. kalpte bir sorun varsa kol uyuşur ya hani bazen..

karar seninse, parmak izin kendinden eminse yani; kalbindir etkin özne.

alıp veremiyorsan kararlarını, yani içine sinmeyen bir şeyler varsa buna dair sence senin yaşamında..

önce kalbinle tanış. sonra, kalbine danış.

(s)e(V)mek

çiçeklerim nasıl canlıysa hayatımdaki her şey de öyle canlı. benimle olan her şey, ben nasıl bakarsam öyle var oluyor hayatımda. bedenim, evim, ilişkilerim, niyetlerim, işlerim… soyuttan somuta hayatımdaki (BENİM KENDİ HAYATIMDAKİ, yani BENİM ALANIMDAKİ) her şey BENİM ilgimle, ona güzel bakmamla ve bakımımla güzelleşiyor ya da ilgisizliğimle, özensizliğimle, gözden çıkarmamla kuruyup bakımsızlaşıyor. 

sevgiyle baktığım her yer ve her şey kalbimden kendiliğinden gelen özenli bakımla güzelleşiyor. çiçeği seviyorsam doğal olarak suluyorum. bu bir zorunluluk değil, doğal olarak akıyor elimdeki su çiçeğime. sevgi emekle tezahür ediyor. emek, kalpten kalbe uzanan yolu yürüme hali, -memnuniyetle, şevkle, seve seve. 

sev ki,

sevgi: kainatın kalp atışı.

sevgi: bir var bir yok olanın bir an’lığına çaktığı şimşeğin ışığına hayran olmak, hayret etmek, hatırını zamansız ve mekansız bilmek… kıymetine teslim olmak, o şahitliğe şükretmek… sonsuz bir an-ı şimdide.

sevdim sandığımızı sahiplenmek için, kendimize benzetmek için ya da hizmet ettirmek için.. onunla bir iş görmek için ya da varlığıyla bir şey olmak, bir yokluğu yamamak için seviyor olabiliriz.

bunlar da deneyimin parçaları. ışığın kırıldığı renklerden bazıları.

bunlar da kendinden öte(de)lik, kendini bilmeyi arayış, kendinden “ona”; sonra ondan kendine yol arayış süreçleri ve çabaları.

sevmek, aslına dönmeyi deniyor her bunu iddia edişimizde, bir kez daha yeniliyoruz arayışımızı ve anlayışımızı.

sevmenin tadı, her seferinde başka. her seferinde de ne tam kendisi ne de ondan gayrı.

sevgi: kainatın kalp atışı. varlığın kendine bir başka dönüşü her seferinde.

güven

güven… sisteme güven; kendine güven. 🍃


kendine güven: sende meydana gelenlerin sen olmadığından emin olmak. yol arkadaşının -içinde uyanan hislerin, düşüncelerin- içi sıkıştıysa onunla öylece oturabilmek… bir yandan onunlayken bir yandan o anda yapmak durumunda olduğun işleri de yapabilmek, “seninleyim”i fısıldamak “onun” kulağına, ona bunu hissettirmek. eğer olur da bir yerde değersiz hissedip içeriden dışarı haykırdıysa; senin bedenini kullanarak kendini sende ve seninle gösteren bir şeyler yaptıysa, bir şeyler konuştuysa; taa yürekten “canı sağolsun” diyebilmek… işte bu dostlukla alıvermişsin sana verilen gücü eline. 💛 her şeyin idaresi sende şimdi. birileri kontrolden çıkar endişesi yok, “arada bir de çıkarsa çıkabilir, yapabilir iki gözümün çiçeği” rahatlığındasın. bir taraftan “o ne hissediyor ?” diye bakarken, bir taraftan neyi üretmeyi planladıysan ona doğru koyulursun yoluna. bir gün bi’ bakmışsın o da gelivermiş yanına. üreterek mutlu mutlu keşfetmek özünü… Öz’ü keşif  yolunda “acı çekerek olur bu işler” kalıbını bırakmak ne büyük özgürlük. Öz’ü keşfetmeyi bir sığınak olarak değil de bir tercih olarak seçmek ne büyük ferahlık, nasıl bir mutluluk! 😇


Öz’ü keşfin hiç bilmediğin bir şekilde olması, sürece aklının ermemesi, “keşfediyorum, ama bilmiyorum nasıl olduğunu; öylece oluveriyor.” demek. bilmek dediğin, görmek dediğin; dinlemek, duymak dediğin hep kafanda, kafan bedeninin 1/7 si belki. ancak o kadarcık yardımı olur sana düşündüğünün, gördüğünün, duyduğunun; diğer kısım senden öte, senden içeri. kalan 6/7 si ve hatta daha fazlası. orana gelmeyen genişlikte. iç orada, dış kafada. demek niye yapamıyorum diye tasalanmak boşa, endişe boşa. bir baksan göreceksin; aslında ne çok şey yaptın. nasıl yaptın, bilmeden, o malum (min.) 6’lık kısımla. niyet eden sen, kararlı olan sen, gerisi öylece oluyor, kafan bilmeden. 🧡

ÂN’DAN İÇERÛ

an’da bulunabilmek çok kıymetli. an’da yaşadıkça kendimi kendi özgürlüğüme davet ediyorum. hayatı olduğu gibi yaşamaya, ilişki kurduğum her şeyden tat almaya ve olayları/durumları nasılsa öyle, oldukları gibi görmenin netliğine adım atıyorum. bunların olmayışını yeterince deneyimledim hayatta. asıl olanın an’ın dışında (dünde ya da yarında) olmadığını; geçmişle geleceğin arasına sıkışıp kalmanın birçok sıkıntısını yaşadım, gördüm. bugüne kadar gördüklerimin mesajını alıp, gösterdiklerine şükredip alış verişimi dengeledikten sonra, yepyeniye heyecanla adım atmanın vakti geldi. içtiğim suyun, yediğim yemeğin kendimle ve kâinatla kurduğum ilişkinin tat-lı olmasını istiyorsam, şu andan itibaren üstünde “yeni an” yazan tabelayı takip ediyorum ve onun beni davet ettiği yolun yolcusuyum.

içinde bulunduğum yer -fiziki düzlem- maddi ve manevi boyutlara sahip bir varlık olarak yaşamla buluştuğum yegâne yer. beni an’dan koparan, zihnimin tetiklediği duygularla geçmişe ya da geleceğe gidiyor olmak. henüz yaşanmamış geleceği zihnin tasarlamasıyla belli bir kalıba ve tekrara hapsediyor olmak da bu denklemin sonuçlarından. peki nasıl anda olabilirim? mesela beş duyumu açarak; anda meydana gelen kokuyu, görüntüyü, sesi, tadı, dokuyu tadarak ve yaşadığım deneyimle o an buluşarak. geçmişten bir yargı ya da geleceğe bir atıfla anın deneyimini bulandırmayı bırakarak; çünkü anda her şey net, anda netlik var. anda seçim yaparak; çünkü anda özgürlük var. anda bedenime ve nefesime bakarak, çünkü bedenimle yaşamı tadıyorum ve her an nefes alıyor ve veriyorum. seçtiğim şeyi fark ettiğim anda ona dair bir adım atarak, içimde uyanan hayali maddedeki yansımasıyla buluşarak, çünkü an hem maddeyi hem manayı kapsayan. zaman zaman duygularımı derinden hissederek ve o zamanlarda dönüp duygularıma bakarak; onların varlığını görüp kabul ederek. bir duyguyu yaşayan yönüme “seninleyim” diyebilerek. ondan kaçmak yerine, onun anlattığını özenle dikkate alarak. bu duyguya bulanmaya ve onunla özdeşleşmeye bir meyil görürsem kendimde, bununla ilgili kendime özel tasarladığım bir hatırlatıcı belirleyerek. gerekirse kendime özel notlar alarak, ihtiyaç duydukça onları açıp okuyarak; gerekirse sesimi kaydederek, ihtiyaç duydukça onu açıp dinleyerek. “bugün nasıl yaşamayı seçiyorum?” gibi özgürleştirici bir soruyu sorup içimden gelenleri dinleyerek güne başlayıp, gün boyunca yaşayıp fark ettiklerim için şükürle geceye vararak. an’da sadece ve sadece (var olmanın) hafifliğini ve genişliğini tadarak… 

KISACASI:

geçmişi karıştırmak “out”, burada olmak “in”. çünkü esas olan kıymetli olduğun, esas olan varlığının bizzat değerli olduğu. memnuniyetsizlik, kıyas, değerli bulmamak zihinden. geçmişten. hatırla kıymetini, gücünü seç. yeniden doğdun (her) şu an, “hoşgeldin” de kendine. göz gezdir etrafa, kokla havayı, kulak ver seslere, dokun kendi eline; hatta tut elini. merkezde olan sensin, asıl varlığın olan Sen. seç şimdi, nasıl yaşamayı tercih ediyorsan onu seç.

1 atölye, 3 dilek

1. OL’ÂN’I BERRAK GÖREYİM

geçmişten bugüne getirdiğimiz ve şu anda da gündemimizi hala meşgul eden konular varsa, bu konularla hala alacak verecek davamız bitmemişse, bir açığı kapatmaya çalışırken başka bir yerden tekrar baş gösteriyorsa demek ki yolunda gitmeyen bazı şeyler var. ya da burada görmemiz/okumamız gereken başka şeyler var. ilk olarak bu durumu kabul etmemiz daha sonra benzer durumlarda bugüne kadar verdiğimiz tepkileri/davranışlarımızı tekrar gözden geçirip bunlarla yüzleşmeye, alış-veriş dengesini yeniden kurmaya ihtiyaç var. bu yenilik hayatımıza da bakış açımıza da etki edecek ve önümüzdeki sisli havanın dağılmasına, olanları daha berrak görmemize yardımcı olacak.

2.HAYRETİM DAİM OLSUN

başka insanlar bizim için çok kıymetli. değil desek de öyleler. en soğuk, en donuk insan bile başka insanlardan etkilendiğinden öyle biraz. hayatta doğru diye bildiklerimizin doğruluğundan emin olamazken, bu doğruluk algısıyla alıyoruz cephemizi ve istemiyoruz onun karşısında olan “başkaları”nı. aslında biz aklımızdakinden, bildiğimizden başka bir şey olmasını kabul edemiyoruz. o “başka” tadı bilmiyoruz. o “boş ama dolu” olmanın, hafif ve kendinde olmanın tadını, her şeyin güzel olmasının tadını… “bendekiler ve diğerleri” algısı engelliyor bizi. bir referans noktası o. o olmazsa nereye gidersek gidelim her zaman 10 olanı 5 görmek zorunda kalıyoruz ya da daha kötüsü -5 görüp sevmeyebiliyoruz. bunca kanıksamanın yerine, hayrete davetiye çıkarsak her şey bambaşka olabilir. sürekli hayret edenlerden olmayı dilesek ya.

3.HER ŞEY GÜLSE, GÜLLEŞSEM

huzurun kokusu burnumun ucuna geliyor ara ara, bir özlem depreşiveriyor o zaman: hasret bitiverse, kavuşuversem… sevgiyle yaşamanın tadına varsam, anın tadına; içim gülse, evim gülse bana, eşyalarım gülse, sabah uyandığımda odam gülse, tüm insanlar gülse, penceremden baktığım manzara gülse… böyle bir hal var biliyorum, halim böyle olsa… sevgiyi, saygıyı hissetsem en derinimde. o sevgiyle hemhal olsam iyice. gelecek gülse, geçmiş gülse bana. açılsa gönlüm, genişlese göğsüm. nefes alışım verişim, içime içime bir seyahat olsa… gezinsem içimdeki boşlukta. taşınsam bu güzelliklere, gül şehrine.

senin olan sendendir.

fazlalıklardan kurtulmak, sana iyi gelmeyeni bırakmak harika. hafifletici, arındırıcı, yakanı geçmişten kurtarıp bugüne gelmeni sağlayıcı. burası böyle.

bir de şu var: hayatındaki nesne, kişi, durum, ortam… her neyse şu an senin olan ya da seninle olan, elden çıkarma, fıydırıp atma isteğin biraz hoyratça bazen. hırçın, dolmuş, bunalmış bir halle göndermektense onları, ya da hala gözünün önünde olmalarından şikayet etmektense içinden ya da dışından; onların kıymetini bilmeyi, hatırını saymayı, her ne iseler önce onlara hor değil hoş bakmayı dene. ağırlarken de hafiflikle ve güzellikle, uğurlarken de hafiflikle ve güzellikle…

senin olan her ne varsa, ona yaptığın her muamele kendine nasıl baktığına ve nasıl davrandığına ayna.