merkezde değil, “kendi merkezinde”.

merkezinde olmaktan sık sık söz ediyoruz. sen merkezinde olunca sanki hayat hizalanıyor. yani, karmakarışık her şey bir düzene giriyor. gözün gönlün açılıyor kendine. içinde ve dışında olanlarla sulhe kavuşuyorsun. harika!

bu merkezde olma halinin bir de handikapı var, konuyu yanlış anlarsak:

<< “merkezdeyim” o zaman karşılaştığım her durumun, her insanın ne yaşadığı ve olayların nasıl cereyan ettiği benimle ilgili. >>

ya da şu: << “merkezdeyim”, o zaman her şey nasıl istiyorsam öyle olacak. / olmuyorsa “merkezde mi değilim acaba?!” >>

merkez efendi ❤ kainattaki her şeye bakmış, seyretmiş her bir şeyin ve kişinin kendi yerindeliğini, sonra demiş ki: “her şey merkezinde.

şurası önemli: biz kendi merkezimizde olunca bütün âlem bizi merkez almıyor tabii ki. her bir şeyin kendi merkezi var ve oradan yapıyor yayınını. 

merkezinde olmak, hayatı “nasılsa öyle/olduğu gibi” okumak, merkezini fark edip kendi hakikatine hizalanmak bir seçim, bir süreç ve her birimize her an açık bir kapı. bunu fark eden, kendindeki merkezi bulan ve hem kendini hem hayatı oradan okuyan kendiyle buluşuyor ve etrafıyla barışıyor.

bunu seçenin, buna gönül ve emek verenin etrafında olan biten her şey ve karşılaştığı herkes bu tercihi ve bu çalışmayı yapmayabilir. yapmak zorunda değil. başkalarının seçimleri ve tecrübeleri, merkezinde olmayı seçenin tecrübesiyle ilgili değil. herkes kendi sürecini yaşamakta hür.

hülasa: hayatta her şey olabilir, bakacağım yer: olanlar olurken benim içimde ne olduğu. birilerinin benimle sürecinde ne yaptığı benim işim, yüküm, sorumluluğum değil, 

“her şey ve herkes kendi merkezinde.”

Yorum bırakın