dış ses gör diye, iç ses duy diye.

hey sen❣️ her kimsen, şimdi burada durup bunu okuyan sen…

içinden geleni duyabilmene ve yapabilmene engel olanın, seni sınırlayanın, ve hayatı özgürce yaşamanın önüne dikilen engelin tam da şu anki baktığın yer, bakma biçimin, senin sanıp benimsediğin bakış açın olduğunun farkında mısın? baktığın yerden de bir şeyler görünüyor reelde, evet. bu tıpkı, bir ağacın bütünü yerine sadece gördüğün tarafını ağacın bütünü sanmak gibi. 360 derece görebilsen, aslında ağaç o gördüğünle sınırlı değil. sen de hayatında olaylara, durumlara, ilişkilere bakmaya alıştığın açıdan bakıyor olabilir misin? hatta, birilerinin “bu böyle” dediklerini benimseyip “kendi gözünle görmeden” inanmış olabilir misin baktığının (tek) gerçeklik olduğuna? canım sen, her kimsen tam da sen! gözlerini yıkayıp kendi yolunu kendi ayaklarınla yürümeye var mısın?

dışarıdan duydukların, önüne konu olarak gelen şeyler, sen izin verdiğin zaman ve izin verdiğin kadar tesir edebiliyor sana. 

zihnindeki (bildiğini sana dayatan) öğretmenler neşeyle ilgilenmezler; onların keyifle, heyecanla işleri olmaz, senin de başkalarının yaptığını (güvenli ve alışılmış olanı) yapmanla, “akıllı çocuk ol”manla ilgilenir onlar. riski sevmezler, gelenekleri devam ettirmenle ilgilenirler. “onlar gibi, onların öngördüğü gibi” yaşamanla ilgilenirler. zaman zaman onların sesine kulak vermen, onların dediğini yapman da yolunun bir parçasıydı, belki yine uğrayabilirsin oralara, geçiş sürecinde bunlar olabilir, orada da bir göreceğin vardır muhakkak. (bir daha hiçbir zaman o halde olmamayı, oralardan bakmamayı idealleştiren de aynı gruptan, onu da salıver. 😊)

gerçekten isteyip istemediğinden emin olmadığın (yani kendi özgür & özgün sesini duyamadığın) ama öyle olması “gerektiğini” düşündüğün şeylere reset atabilirsen, bunların yerini kendi özgür tercih ve seçimlerinle tamamlamana alan açılıyor. tam tersi de geçerli: kendi karar ve seçimlerini hayata geçirmeye niyet edip harekete geçtiğinde de dış seslerden gelen beklentilerle dolmuş olan alanların hafifleyip rahata eriyor. 

her birimizin hiçbir niteliği ve yönüyle kıyaslanamayacak kadar biricik olduğunu hatırladığında, iyi-kötü, doğru-yanlış kavramları ortadan kalkıyor, bilgine. kendini tanımakla ilgilendikçe kendine dönüyorsun ve bedeninle, içinden yükselen seslerle, düşünceler ve hislerle kendine özel bir ilişkide buluşarak tercihlerini özgürce yapabilirsin o zaman. ve, kendi sınırlarının içinde kendin için neyi seçeceğini doğallıkla biliyor olursun. 

yaşamayı seçmeye; içinden geldiği halde hayata geçirmekten geri durduğun her şeye yeniden niyet etmeye var mısın?

💓 an 💓

sen bir şeye karar verecekken senin yerine konuşan, yani hep alıştığın yerden bakmaya ve hep gittiğin/gidilen yoldan gitmeye çağıran iç ses ahalisinin sesini duymayı, sonra onları dinlemek yerine onlara bir adım uzaktan bakmayı dene. kendi sesinin üstünde ona gözünü dikmiş “benim dediğimi yapmalısın” diyenlere “seni duydum. kararı ben kendim vereceğim” diyebilirsen de. ilk başta diyemezsen, bu hemen olmazsa bunu sakin karşıla; -her şey vakti gelince. hislerine dönüp: “özgürce kendini ifade et, dinliyorum seni” demenin tadına bak bakalım, sevdin mi? dinle bakalım, kulağına hoş geliyor mu hislerin dedikleri? kulağına hoş, kalbine iyi gelen: İÇİNİN (asıl) SESİ.

içinin sesini duyup tanıyıp sevdinse, ona kulağını verdiğinde gelen seslerin her notasını keşfetmenin ve her diyeceğinin kabulünü güvenle kucağına alıp her şeyinle orada olmanın tadını iyice al. o sesler, hisler sen değil; ama sende ve senin seçimlerinle olageldi.

her şeyi içine alan bir boşluk var. deneyimlenen her şeyin gerisinde ve hepsini kapsayan. o sensin. orada gönlünce ol, ol, ol… geçmişin, geleceğin gölgesini çektin bile üzerinden, oh. an senin, iç senin. an sensin hatta.

sorumluluk: “senin için ve sende çalışanlar” ve “sen” ayrımının farkında olmak; kendini bilmek, kendinde olmak. bedeninde ve duygu-zihin-enerji alanlarında meydana gelenlerin hepsini de oldukları gibi görmek. onlarla doğal ihtiyaçlarınca ilgilenmek. basit, doğal, sade; mutluluk, huzur, hayat.