ekim notları

bir süre kendimi dinlemek iyi geldi, içimden neyin gelip gelmediğine özenle ve yakından bakmak.. seçimlerimi ve eylemlerimi, alanımı ve ilişkilerimi buna göre düzenlemek… kendimi ne kadar da geçiştirmişim önceleri. birileri, bir şeyler olsun da ilgileneyim demişim; kendime de şöyle bir bakıp geçmişim. bu insanı bencil de yapıyor, biliyor musun. bunu şu an bu kadar net fark ettim. bencil olmak, dışarıdan talepkar, beklentili ve bunu hak ettiğini düşündüğü bir hali insanın. ya verdiğin için bekleme hakkı görüyorsun kendinde, ya da almaya hak gördüklerinin şımarıklığıyla yapıyorsun bunu. “ben senden önemliyim” ya da bir başka ifadesiyle dışarıdaki birine “önemli olan benim” demek bencillik.

önemli olan benim. ,, bunu kendine fısıldadığında şefkatle, sevgiyle, içtenlikle.. o sesin çağrısıyla, hatırlatmasıyla kendine neye ihtiyacı olduğunu soruyorsun. için sana cevabı söylüyor, onu kendine sen sağlıyorsun, bir yetişkin olarak. böylece kendine yeten, kendini önemseyen, dışarı çıktığında alacaklı hissetmek yerine paylaşımcı olan; kendini sevdiği sevgiyle başkalarına güzellikler sunabilen, hesabını kitabını kendi evinde zaten yaptığı & bildiği için ve “kasada açık olmadığı için” ilişkilerinde alma-verme dengesini doğallıkla kuran biri olarak sınırını da biliyorsun, sınırsız kaynaktan doya doya içmeyi de..

karar mercii.

karar aldıysan dışarı, karar verdiysen içeri baktın demek. verilen kararlar içeriden, alınan kararlar dışarıdan gelme. tabii her ikisi de senin alışverişin; alan da sen veren de sen.

hiç baktın mı: aldığın karara karşılık neler bekliyor onu sana verdiren sebepler, mihraklar, odaklar, sesler, koşullar…? senden ne bekliyor âlem, ondan aldığın karara karşılık?

karar verirken de sen âleme sesleniyorsun: “benden sana bir karar, hadi uygula şimdi bunu.”

mesele kelimeden öte. bir seçimi, kararı başlatan etki nereden geldi? düğmeye kim bastı? düğmedeki parmak senin evet de, senin kolunu kim oraya yönlendirdi?

kolumuzun bedene birleşen noktası, kafadan çok kalbe yakın. kalpte bir sorun varsa kol uyuşur ya hani bazen..

karar seninse, parmak izin kendinden eminse yani; kalbindir etkin özne.

alıp veremiyorsan kararlarını, yani içine sinmeyen bir şeyler varsa buna dair sence senin yaşamında..

önce kalbinle tanış. sonra, kalbine danış.

güven

güven… sisteme güven; kendine güven. 🍃


kendine güven: sende meydana gelenlerin sen olmadığından emin olmak. yol arkadaşının -içinde uyanan hislerin, düşüncelerin- içi sıkıştıysa onunla öylece oturabilmek… bir yandan onunlayken bir yandan o anda yapmak durumunda olduğun işleri de yapabilmek, “seninleyim”i fısıldamak “onun” kulağına, ona bunu hissettirmek. eğer olur da bir yerde değersiz hissedip içeriden dışarı haykırdıysa; senin bedenini kullanarak kendini sende ve seninle gösteren bir şeyler yaptıysa, bir şeyler konuştuysa; taa yürekten “canı sağolsun” diyebilmek… işte bu dostlukla alıvermişsin sana verilen gücü eline. 💛 her şeyin idaresi sende şimdi. birileri kontrolden çıkar endişesi yok, “arada bir de çıkarsa çıkabilir, yapabilir iki gözümün çiçeği” rahatlığındasın. bir taraftan “o ne hissediyor ?” diye bakarken, bir taraftan neyi üretmeyi planladıysan ona doğru koyulursun yoluna. bir gün bi’ bakmışsın o da gelivermiş yanına. üreterek mutlu mutlu keşfetmek özünü… Öz’ü keşif  yolunda “acı çekerek olur bu işler” kalıbını bırakmak ne büyük özgürlük. Öz’ü keşfetmeyi bir sığınak olarak değil de bir tercih olarak seçmek ne büyük ferahlık, nasıl bir mutluluk! 😇


Öz’ü keşfin hiç bilmediğin bir şekilde olması, sürece aklının ermemesi, “keşfediyorum, ama bilmiyorum nasıl olduğunu; öylece oluveriyor.” demek. bilmek dediğin, görmek dediğin; dinlemek, duymak dediğin hep kafanda, kafan bedeninin 1/7 si belki. ancak o kadarcık yardımı olur sana düşündüğünün, gördüğünün, duyduğunun; diğer kısım senden öte, senden içeri. kalan 6/7 si ve hatta daha fazlası. orana gelmeyen genişlikte. iç orada, dış kafada. demek niye yapamıyorum diye tasalanmak boşa, endişe boşa. bir baksan göreceksin; aslında ne çok şey yaptın. nasıl yaptın, bilmeden, o malum (min.) 6’lık kısımla. niyet eden sen, kararlı olan sen, gerisi öylece oluyor, kafan bilmeden. 🧡

ÂN’DAN İÇERÛ

an’da bulunabilmek çok kıymetli. an’da yaşadıkça kendimi kendi özgürlüğüme davet ediyorum. hayatı olduğu gibi yaşamaya, ilişki kurduğum her şeyden tat almaya ve olayları/durumları nasılsa öyle, oldukları gibi görmenin netliğine adım atıyorum. bunların olmayışını yeterince deneyimledim hayatta. asıl olanın an’ın dışında (dünde ya da yarında) olmadığını; geçmişle geleceğin arasına sıkışıp kalmanın birçok sıkıntısını yaşadım, gördüm. bugüne kadar gördüklerimin mesajını alıp, gösterdiklerine şükredip alış verişimi dengeledikten sonra, yepyeniye heyecanla adım atmanın vakti geldi. içtiğim suyun, yediğim yemeğin kendimle ve kâinatla kurduğum ilişkinin tat-lı olmasını istiyorsam, şu andan itibaren üstünde “yeni an” yazan tabelayı takip ediyorum ve onun beni davet ettiği yolun yolcusuyum.

içinde bulunduğum yer -fiziki düzlem- maddi ve manevi boyutlara sahip bir varlık olarak yaşamla buluştuğum yegâne yer. beni an’dan koparan, zihnimin tetiklediği duygularla geçmişe ya da geleceğe gidiyor olmak. henüz yaşanmamış geleceği zihnin tasarlamasıyla belli bir kalıba ve tekrara hapsediyor olmak da bu denklemin sonuçlarından. peki nasıl anda olabilirim? mesela beş duyumu açarak; anda meydana gelen kokuyu, görüntüyü, sesi, tadı, dokuyu tadarak ve yaşadığım deneyimle o an buluşarak. geçmişten bir yargı ya da geleceğe bir atıfla anın deneyimini bulandırmayı bırakarak; çünkü anda her şey net, anda netlik var. anda seçim yaparak; çünkü anda özgürlük var. anda bedenime ve nefesime bakarak, çünkü bedenimle yaşamı tadıyorum ve her an nefes alıyor ve veriyorum. seçtiğim şeyi fark ettiğim anda ona dair bir adım atarak, içimde uyanan hayali maddedeki yansımasıyla buluşarak, çünkü an hem maddeyi hem manayı kapsayan. zaman zaman duygularımı derinden hissederek ve o zamanlarda dönüp duygularıma bakarak; onların varlığını görüp kabul ederek. bir duyguyu yaşayan yönüme “seninleyim” diyebilerek. ondan kaçmak yerine, onun anlattığını özenle dikkate alarak. bu duyguya bulanmaya ve onunla özdeşleşmeye bir meyil görürsem kendimde, bununla ilgili kendime özel tasarladığım bir hatırlatıcı belirleyerek. gerekirse kendime özel notlar alarak, ihtiyaç duydukça onları açıp okuyarak; gerekirse sesimi kaydederek, ihtiyaç duydukça onu açıp dinleyerek. “bugün nasıl yaşamayı seçiyorum?” gibi özgürleştirici bir soruyu sorup içimden gelenleri dinleyerek güne başlayıp, gün boyunca yaşayıp fark ettiklerim için şükürle geceye vararak. an’da sadece ve sadece (var olmanın) hafifliğini ve genişliğini tadarak… 

KISACASI:

geçmişi karıştırmak “out”, burada olmak “in”. çünkü esas olan kıymetli olduğun, esas olan varlığının bizzat değerli olduğu. memnuniyetsizlik, kıyas, değerli bulmamak zihinden. geçmişten. hatırla kıymetini, gücünü seç. yeniden doğdun (her) şu an, “hoşgeldin” de kendine. göz gezdir etrafa, kokla havayı, kulak ver seslere, dokun kendi eline; hatta tut elini. merkezde olan sensin, asıl varlığın olan Sen. seç şimdi, nasıl yaşamayı tercih ediyorsan onu seç.

senin olan sendendir.

fazlalıklardan kurtulmak, sana iyi gelmeyeni bırakmak harika. hafifletici, arındırıcı, yakanı geçmişten kurtarıp bugüne gelmeni sağlayıcı. burası böyle.

bir de şu var: hayatındaki nesne, kişi, durum, ortam… her neyse şu an senin olan ya da seninle olan, elden çıkarma, fıydırıp atma isteğin biraz hoyratça bazen. hırçın, dolmuş, bunalmış bir halle göndermektense onları, ya da hala gözünün önünde olmalarından şikayet etmektense içinden ya da dışından; onların kıymetini bilmeyi, hatırını saymayı, her ne iseler önce onlara hor değil hoş bakmayı dene. ağırlarken de hafiflikle ve güzellikle, uğurlarken de hafiflikle ve güzellikle…

senin olan her ne varsa, ona yaptığın her muamele kendine nasıl baktığına ve nasıl davrandığına ayna.