ekim notları

bir süre kendimi dinlemek iyi geldi, içimden neyin gelip gelmediğine özenle ve yakından bakmak.. seçimlerimi ve eylemlerimi, alanımı ve ilişkilerimi buna göre düzenlemek… kendimi ne kadar da geçiştirmişim önceleri. birileri, bir şeyler olsun da ilgileneyim demişim; kendime de şöyle bir bakıp geçmişim. bu insanı bencil de yapıyor, biliyor musun. bunu şu an bu kadar net fark ettim. bencil olmak, dışarıdan talepkar, beklentili ve bunu hak ettiğini düşündüğü bir hali insanın. ya verdiğin için bekleme hakkı görüyorsun kendinde, ya da almaya hak gördüklerinin şımarıklığıyla yapıyorsun bunu. “ben senden önemliyim” ya da bir başka ifadesiyle dışarıdaki birine “önemli olan benim” demek bencillik.

önemli olan benim. ,, bunu kendine fısıldadığında şefkatle, sevgiyle, içtenlikle.. o sesin çağrısıyla, hatırlatmasıyla kendine neye ihtiyacı olduğunu soruyorsun. için sana cevabı söylüyor, onu kendine sen sağlıyorsun, bir yetişkin olarak. böylece kendine yeten, kendini önemseyen, dışarı çıktığında alacaklı hissetmek yerine paylaşımcı olan; kendini sevdiği sevgiyle başkalarına güzellikler sunabilen, hesabını kitabını kendi evinde zaten yaptığı & bildiği için ve “kasada açık olmadığı için” ilişkilerinde alma-verme dengesini doğallıkla kuran biri olarak sınırını da biliyorsun, sınırsız kaynaktan doya doya içmeyi de..

bir iki üç 4 ekim.

ekimin ilk pazar ertesi bugün. ilk 3 günde hafta sonu rehaveti ve yeni aya geçiş evresi tamamlandıysa, şimdi yeni aya; ekim’e güzellikler, yenilikler, bilhassa kendimize iyi gelecek öznel tohumlar ekme zamanı. *-*

heyecan verici bir içe bakış: ne istiyorum? neye ihtiyacım var? kendim için ne eksem toprağıma? ona iyi bakayım diye her an gözümün içine bakan hayatıma ne katsam beğenirim? bunun için ne yapabilirim? nereden başlayabilirim, o yapacaklarımı yapmaya? ilk adım ne olsun ve ay boyu atacağım adımlar neler olsun?

6 ekim’de göksel bakımdan da yeni aya geçiyoruz. yani, bu birkaç gün: durum değerlendirmesi, tohum heyecanı, ekim niyetleri ve bebek adımları için haarriikka günler!.. 😉

velhasıl,, ekim’le hoş buluşan olalım: biz ekelim, güz’elleşelim. güz yağmurları da her birimize bereket getirsin; toprağımıza/hayatımıza her ne ekersek onu sulayıp yeşertsin. ^-*

karar mercii.

karar aldıysan dışarı, karar verdiysen içeri baktın demek. verilen kararlar içeriden, alınan kararlar dışarıdan gelme. tabii her ikisi de senin alışverişin; alan da sen veren de sen.

hiç baktın mı: aldığın karara karşılık neler bekliyor onu sana verdiren sebepler, mihraklar, odaklar, sesler, koşullar…? senden ne bekliyor âlem, ondan aldığın karara karşılık?

karar verirken de sen âleme sesleniyorsun: “benden sana bir karar, hadi uygula şimdi bunu.”

mesele kelimeden öte. bir seçimi, kararı başlatan etki nereden geldi? düğmeye kim bastı? düğmedeki parmak senin evet de, senin kolunu kim oraya yönlendirdi?

kolumuzun bedene birleşen noktası, kafadan çok kalbe yakın. kalpte bir sorun varsa kol uyuşur ya hani bazen..

karar seninse, parmak izin kendinden eminse yani; kalbindir etkin özne.

alıp veremiyorsan kararlarını, yani içine sinmeyen bir şeyler varsa buna dair sence senin yaşamında..

önce kalbinle tanış. sonra, kalbine danış.

(s)e(V)mek

çiçeklerim nasıl canlıysa hayatımdaki her şey de öyle canlı. benimle olan her şey, ben nasıl bakarsam öyle var oluyor hayatımda. bedenim, evim, ilişkilerim, niyetlerim, işlerim… soyuttan somuta hayatımdaki (BENİM KENDİ HAYATIMDAKİ, yani BENİM ALANIMDAKİ) her şey BENİM ilgimle, ona güzel bakmamla ve bakımımla güzelleşiyor ya da ilgisizliğimle, özensizliğimle, gözden çıkarmamla kuruyup bakımsızlaşıyor. 

sevgiyle baktığım her yer ve her şey kalbimden kendiliğinden gelen özenli bakımla güzelleşiyor. çiçeği seviyorsam doğal olarak suluyorum. bu bir zorunluluk değil, doğal olarak akıyor elimdeki su çiçeğime. sevgi emekle tezahür ediyor. emek, kalpten kalbe uzanan yolu yürüme hali, -memnuniyetle, şevkle, seve seve. 

güven

güven… sisteme güven; kendine güven. 🍃


kendine güven: sende meydana gelenlerin sen olmadığından emin olmak. yol arkadaşının -içinde uyanan hislerin, düşüncelerin- içi sıkıştıysa onunla öylece oturabilmek… bir yandan onunlayken bir yandan o anda yapmak durumunda olduğun işleri de yapabilmek, “seninleyim”i fısıldamak “onun” kulağına, ona bunu hissettirmek. eğer olur da bir yerde değersiz hissedip içeriden dışarı haykırdıysa; senin bedenini kullanarak kendini sende ve seninle gösteren bir şeyler yaptıysa, bir şeyler konuştuysa; taa yürekten “canı sağolsun” diyebilmek… işte bu dostlukla alıvermişsin sana verilen gücü eline. 💛 her şeyin idaresi sende şimdi. birileri kontrolden çıkar endişesi yok, “arada bir de çıkarsa çıkabilir, yapabilir iki gözümün çiçeği” rahatlığındasın. bir taraftan “o ne hissediyor ?” diye bakarken, bir taraftan neyi üretmeyi planladıysan ona doğru koyulursun yoluna. bir gün bi’ bakmışsın o da gelivermiş yanına. üreterek mutlu mutlu keşfetmek özünü… Öz’ü keşif  yolunda “acı çekerek olur bu işler” kalıbını bırakmak ne büyük özgürlük. Öz’ü keşfetmeyi bir sığınak olarak değil de bir tercih olarak seçmek ne büyük ferahlık, nasıl bir mutluluk! 😇


Öz’ü keşfin hiç bilmediğin bir şekilde olması, sürece aklının ermemesi, “keşfediyorum, ama bilmiyorum nasıl olduğunu; öylece oluveriyor.” demek. bilmek dediğin, görmek dediğin; dinlemek, duymak dediğin hep kafanda, kafan bedeninin 1/7 si belki. ancak o kadarcık yardımı olur sana düşündüğünün, gördüğünün, duyduğunun; diğer kısım senden öte, senden içeri. kalan 6/7 si ve hatta daha fazlası. orana gelmeyen genişlikte. iç orada, dış kafada. demek niye yapamıyorum diye tasalanmak boşa, endişe boşa. bir baksan göreceksin; aslında ne çok şey yaptın. nasıl yaptın, bilmeden, o malum (min.) 6’lık kısımla. niyet eden sen, kararlı olan sen, gerisi öylece oluyor, kafan bilmeden. 🧡

ÂN’DAN İÇERÛ

an’da bulunabilmek çok kıymetli. an’da yaşadıkça kendimi kendi özgürlüğüme davet ediyorum. hayatı olduğu gibi yaşamaya, ilişki kurduğum her şeyden tat almaya ve olayları/durumları nasılsa öyle, oldukları gibi görmenin netliğine adım atıyorum. bunların olmayışını yeterince deneyimledim hayatta. asıl olanın an’ın dışında (dünde ya da yarında) olmadığını; geçmişle geleceğin arasına sıkışıp kalmanın birçok sıkıntısını yaşadım, gördüm. bugüne kadar gördüklerimin mesajını alıp, gösterdiklerine şükredip alış verişimi dengeledikten sonra, yepyeniye heyecanla adım atmanın vakti geldi. içtiğim suyun, yediğim yemeğin kendimle ve kâinatla kurduğum ilişkinin tat-lı olmasını istiyorsam, şu andan itibaren üstünde “yeni an” yazan tabelayı takip ediyorum ve onun beni davet ettiği yolun yolcusuyum.

içinde bulunduğum yer -fiziki düzlem- maddi ve manevi boyutlara sahip bir varlık olarak yaşamla buluştuğum yegâne yer. beni an’dan koparan, zihnimin tetiklediği duygularla geçmişe ya da geleceğe gidiyor olmak. henüz yaşanmamış geleceği zihnin tasarlamasıyla belli bir kalıba ve tekrara hapsediyor olmak da bu denklemin sonuçlarından. peki nasıl anda olabilirim? mesela beş duyumu açarak; anda meydana gelen kokuyu, görüntüyü, sesi, tadı, dokuyu tadarak ve yaşadığım deneyimle o an buluşarak. geçmişten bir yargı ya da geleceğe bir atıfla anın deneyimini bulandırmayı bırakarak; çünkü anda her şey net, anda netlik var. anda seçim yaparak; çünkü anda özgürlük var. anda bedenime ve nefesime bakarak, çünkü bedenimle yaşamı tadıyorum ve her an nefes alıyor ve veriyorum. seçtiğim şeyi fark ettiğim anda ona dair bir adım atarak, içimde uyanan hayali maddedeki yansımasıyla buluşarak, çünkü an hem maddeyi hem manayı kapsayan. zaman zaman duygularımı derinden hissederek ve o zamanlarda dönüp duygularıma bakarak; onların varlığını görüp kabul ederek. bir duyguyu yaşayan yönüme “seninleyim” diyebilerek. ondan kaçmak yerine, onun anlattığını özenle dikkate alarak. bu duyguya bulanmaya ve onunla özdeşleşmeye bir meyil görürsem kendimde, bununla ilgili kendime özel tasarladığım bir hatırlatıcı belirleyerek. gerekirse kendime özel notlar alarak, ihtiyaç duydukça onları açıp okuyarak; gerekirse sesimi kaydederek, ihtiyaç duydukça onu açıp dinleyerek. “bugün nasıl yaşamayı seçiyorum?” gibi özgürleştirici bir soruyu sorup içimden gelenleri dinleyerek güne başlayıp, gün boyunca yaşayıp fark ettiklerim için şükürle geceye vararak. an’da sadece ve sadece (var olmanın) hafifliğini ve genişliğini tadarak… 

KISACASI:

geçmişi karıştırmak “out”, burada olmak “in”. çünkü esas olan kıymetli olduğun, esas olan varlığının bizzat değerli olduğu. memnuniyetsizlik, kıyas, değerli bulmamak zihinden. geçmişten. hatırla kıymetini, gücünü seç. yeniden doğdun (her) şu an, “hoşgeldin” de kendine. göz gezdir etrafa, kokla havayı, kulak ver seslere, dokun kendi eline; hatta tut elini. merkezde olan sensin, asıl varlığın olan Sen. seç şimdi, nasıl yaşamayı tercih ediyorsan onu seç.

1 atölye, 3 dilek

1. OL’ÂN’I BERRAK GÖREYİM

geçmişten bugüne getirdiğimiz ve şu anda da gündemimizi hala meşgul eden konular varsa, bu konularla hala alacak verecek davamız bitmemişse, bir açığı kapatmaya çalışırken başka bir yerden tekrar baş gösteriyorsa demek ki yolunda gitmeyen bazı şeyler var. ya da burada görmemiz/okumamız gereken başka şeyler var. ilk olarak bu durumu kabul etmemiz daha sonra benzer durumlarda bugüne kadar verdiğimiz tepkileri/davranışlarımızı tekrar gözden geçirip bunlarla yüzleşmeye, alış-veriş dengesini yeniden kurmaya ihtiyaç var. bu yenilik hayatımıza da bakış açımıza da etki edecek ve önümüzdeki sisli havanın dağılmasına, olanları daha berrak görmemize yardımcı olacak.

2.HAYRETİM DAİM OLSUN

başka insanlar bizim için çok kıymetli. değil desek de öyleler. en soğuk, en donuk insan bile başka insanlardan etkilendiğinden öyle biraz. hayatta doğru diye bildiklerimizin doğruluğundan emin olamazken, bu doğruluk algısıyla alıyoruz cephemizi ve istemiyoruz onun karşısında olan “başkaları”nı. aslında biz aklımızdakinden, bildiğimizden başka bir şey olmasını kabul edemiyoruz. o “başka” tadı bilmiyoruz. o “boş ama dolu” olmanın, hafif ve kendinde olmanın tadını, her şeyin güzel olmasının tadını… “bendekiler ve diğerleri” algısı engelliyor bizi. bir referans noktası o. o olmazsa nereye gidersek gidelim her zaman 10 olanı 5 görmek zorunda kalıyoruz ya da daha kötüsü -5 görüp sevmeyebiliyoruz. bunca kanıksamanın yerine, hayrete davetiye çıkarsak her şey bambaşka olabilir. sürekli hayret edenlerden olmayı dilesek ya.

3.HER ŞEY GÜLSE, GÜLLEŞSEM

huzurun kokusu burnumun ucuna geliyor ara ara, bir özlem depreşiveriyor o zaman: hasret bitiverse, kavuşuversem… sevgiyle yaşamanın tadına varsam, anın tadına; içim gülse, evim gülse bana, eşyalarım gülse, sabah uyandığımda odam gülse, tüm insanlar gülse, penceremden baktığım manzara gülse… böyle bir hal var biliyorum, halim böyle olsa… sevgiyi, saygıyı hissetsem en derinimde. o sevgiyle hemhal olsam iyice. gelecek gülse, geçmiş gülse bana. açılsa gönlüm, genişlese göğsüm. nefes alışım verişim, içime içime bir seyahat olsa… gezinsem içimdeki boşlukta. taşınsam bu güzelliklere, gül şehrine.

senin olan sendendir.

fazlalıklardan kurtulmak, sana iyi gelmeyeni bırakmak harika. hafifletici, arındırıcı, yakanı geçmişten kurtarıp bugüne gelmeni sağlayıcı. burası böyle.

bir de şu var: hayatındaki nesne, kişi, durum, ortam… her neyse şu an senin olan ya da seninle olan, elden çıkarma, fıydırıp atma isteğin biraz hoyratça bazen. hırçın, dolmuş, bunalmış bir halle göndermektense onları, ya da hala gözünün önünde olmalarından şikayet etmektense içinden ya da dışından; onların kıymetini bilmeyi, hatırını saymayı, her ne iseler önce onlara hor değil hoş bakmayı dene. ağırlarken de hafiflikle ve güzellikle, uğurlarken de hafiflikle ve güzellikle…

senin olan her ne varsa, ona yaptığın her muamele kendine nasıl baktığına ve nasıl davrandığına ayna.

dış ses gör diye, iç ses duy diye.

hey sen❣️ her kimsen, şimdi burada durup bunu okuyan sen…

içinden geleni duyabilmene ve yapabilmene engel olanın, seni sınırlayanın, ve hayatı özgürce yaşamanın önüne dikilen engelin tam da şu anki baktığın yer, bakma biçimin, senin sanıp benimsediğin bakış açın olduğunun farkında mısın? baktığın yerden de bir şeyler görünüyor reelde, evet. bu tıpkı, bir ağacın bütünü yerine sadece gördüğün tarafını ağacın bütünü sanmak gibi. 360 derece görebilsen, aslında ağaç o gördüğünle sınırlı değil. sen de hayatında olaylara, durumlara, ilişkilere bakmaya alıştığın açıdan bakıyor olabilir misin? hatta, birilerinin “bu böyle” dediklerini benimseyip “kendi gözünle görmeden” inanmış olabilir misin baktığının (tek) gerçeklik olduğuna? canım sen, her kimsen tam da sen! gözlerini yıkayıp kendi yolunu kendi ayaklarınla yürümeye var mısın?

dışarıdan duydukların, önüne konu olarak gelen şeyler, sen izin verdiğin zaman ve izin verdiğin kadar tesir edebiliyor sana. 

zihnindeki (bildiğini sana dayatan) öğretmenler neşeyle ilgilenmezler; onların keyifle, heyecanla işleri olmaz, senin de başkalarının yaptığını (güvenli ve alışılmış olanı) yapmanla, “akıllı çocuk ol”manla ilgilenir onlar. riski sevmezler, gelenekleri devam ettirmenle ilgilenirler. “onlar gibi, onların öngördüğü gibi” yaşamanla ilgilenirler. zaman zaman onların sesine kulak vermen, onların dediğini yapman da yolunun bir parçasıydı, belki yine uğrayabilirsin oralara, geçiş sürecinde bunlar olabilir, orada da bir göreceğin vardır muhakkak. (bir daha hiçbir zaman o halde olmamayı, oralardan bakmamayı idealleştiren de aynı gruptan, onu da salıver. 😊)

gerçekten isteyip istemediğinden emin olmadığın (yani kendi özgür & özgün sesini duyamadığın) ama öyle olması “gerektiğini” düşündüğün şeylere reset atabilirsen, bunların yerini kendi özgür tercih ve seçimlerinle tamamlamana alan açılıyor. tam tersi de geçerli: kendi karar ve seçimlerini hayata geçirmeye niyet edip harekete geçtiğinde de dış seslerden gelen beklentilerle dolmuş olan alanların hafifleyip rahata eriyor. 

her birimizin hiçbir niteliği ve yönüyle kıyaslanamayacak kadar biricik olduğunu hatırladığında, iyi-kötü, doğru-yanlış kavramları ortadan kalkıyor, bilgine. kendini tanımakla ilgilendikçe kendine dönüyorsun ve bedeninle, içinden yükselen seslerle, düşünceler ve hislerle kendine özel bir ilişkide buluşarak tercihlerini özgürce yapabilirsin o zaman. ve, kendi sınırlarının içinde kendin için neyi seçeceğini doğallıkla biliyor olursun. 

yaşamayı seçmeye; içinden geldiği halde hayata geçirmekten geri durduğun her şeye yeniden niyet etmeye var mısın?

💓 an 💓

sen bir şeye karar verecekken senin yerine konuşan, yani hep alıştığın yerden bakmaya ve hep gittiğin/gidilen yoldan gitmeye çağıran iç ses ahalisinin sesini duymayı, sonra onları dinlemek yerine onlara bir adım uzaktan bakmayı dene. kendi sesinin üstünde ona gözünü dikmiş “benim dediğimi yapmalısın” diyenlere “seni duydum. kararı ben kendim vereceğim” diyebilirsen de. ilk başta diyemezsen, bu hemen olmazsa bunu sakin karşıla; -her şey vakti gelince. hislerine dönüp: “özgürce kendini ifade et, dinliyorum seni” demenin tadına bak bakalım, sevdin mi? dinle bakalım, kulağına hoş geliyor mu hislerin dedikleri? kulağına hoş, kalbine iyi gelen: İÇİNİN (asıl) SESİ.

içinin sesini duyup tanıyıp sevdinse, ona kulağını verdiğinde gelen seslerin her notasını keşfetmenin ve her diyeceğinin kabulünü güvenle kucağına alıp her şeyinle orada olmanın tadını iyice al. o sesler, hisler sen değil; ama sende ve senin seçimlerinle olageldi.

her şeyi içine alan bir boşluk var. deneyimlenen her şeyin gerisinde ve hepsini kapsayan. o sensin. orada gönlünce ol, ol, ol… geçmişin, geleceğin gölgesini çektin bile üzerinden, oh. an senin, iç senin. an sensin hatta.

sorumluluk: “senin için ve sende çalışanlar” ve “sen” ayrımının farkında olmak; kendini bilmek, kendinde olmak. bedeninde ve duygu-zihin-enerji alanlarında meydana gelenlerin hepsini de oldukları gibi görmek. onlarla doğal ihtiyaçlarınca ilgilenmek. basit, doğal, sade; mutluluk, huzur, hayat.

KENDİ SESİME YOLCULUK

KENDİ SESİM KAYIP:

kendi sesimi duymuyor muyum? kendimin bana söylemek istediği fısıltıları duyamıyor muyum? geçmişimden gelen ve başkalarının olan sesleri kendi seslerim zannedip öyle “benim”seyince tam da böyle oluyor. bu durumda hayat bir çemberin içinde hapsolmak gibi. döner döner aynı yere çıkarım. işlerim yarım kalır, yaptığım işten tam tatmin olmam, kısacası bir huzursuzluk çöker içime bu durumdan mütevellit. hayatı kendime sınırlamak istiyorsam bunu yapmaya devam edebilirim. eğer bu çemberden kurtulmak, özgürleşmek ve yola devam etmekse niyetim o zaman bu ödünç hislerle barışma vakti geldi. hepsine bu zamana kadar bana kattıkları için teşekkür edip alacağımı alıp vereceğimi verip helalleşmenin zamanı geldi. bu helalleşmenin sonrasında kendi sesimi duyar hale gelip özgürlüğe ilk adımımı atabilirim.

KENDİ SESİM ARANIYOR:

sürekli olarak baktığım yerde aynı şeyleri görüyordum. tıkanıp kalıyordum. bunun en büyük sebebi baktığım yere aynı yerden bakıyor olmamdı. Belki baktığım yer bir 90 cm kaysa, hayat bambaşka olacaktı. bambaşka gözükecekti gözüme. bizzat kendim mani oluyordum buna. istemsizce olsa da yine de ben. öyle bir öğrenmiştim ki yaşamayı: tam otomatize. o baktığım yeri bırakmak nefes almamak gibi bir şeydi. o yüzden eski bakışı, yaşayışı bırakmayı tercih edemedim uzunca bir süre. sudan çıkmak gibi bir balık için. tüm dünya aynı bakışla malül. her bir açı insanın kendinden menkul. her bir nefes kendisi. daralsa da iyiden iyiye, bir yerde açılıyor nefes (yollar). bir kez olsun denemek istedim, niyet ettim yeniye… kaçmak değildi bu. Hatta kaçamamak, kısılıp kalmaktandı, o karanlık tünelin son ucuydu. tüm kapıların açılması için kısılıp kalmam gerekiyormuş bir süreliğine. niyet ettim. cesaret ettim. bir an’lığına. benden geliyor dediğim şeyi tüm her şeyimle hissettim. tam o anda geliyordu zaten gelmekte olan.

KENDİ SESİMİN AYAK SESLERİ:

ben sandığın şeylerin ben olmadığını öğrendiğimde ve onlara dönüp “siz de kimsiniz?” dediğimde yaşadığım şaşkınlık bir müjde sanki. “hey, şşştt! bu sen değilsin!” diyen ses bir müjdeci içimde. “Müjdee müjdeee sen sandığın hiçbir şey sen değilsiiinn!” diye koşuyor coşkuyla içimde. o zaman “ben kimim?”in merakı, heyecanı doluveriyor içime. dönüşüm böyle bir şeymiş, iç-gözlerimle görüyorum. bedenim bile ayak uyduruyor bu değişime, yüzüm gözüm değişiyor, kullandığım kelimeler, olduğum hal, yaptığım hareketler, her şey ama her şeyyy…

KENDİ SESİMDEN BANA ŞİİR:

eğer hayatında olmak istediğin yerden çok uzakta hissediyorsan; olmak istediğin yerde değil de olmaktan korktuğun yerde olduğunu düşünüyorsan endişeyi (olduğu gibi ve yerde) bırakıp derin bir nefes al önce 😉

sonra hatırlat kendine: bu sıkışıklık geliyor ki, oradan çıkabil diye. neden olmak istediğim yerde değilim diye sormadan önce ‘bunu kim istiyor?’ diye sor kendine. buna cevabını almadan geçme sakın diğerine 😉

neden sürekli yetersiz hissediyorsun, diyenin git üstüne. kendini yetersiz görmeye iten baktığın yer, gerçekten içeriden mi geliyor yoksa dışarıdan mı? iyice bak içine… cevabı her neyse ve nereden geldiyse, olmuş olanları kabul et her haliyle 🕊

sen ne yeterli ne yetersizsin; “sadece sensin” de kendine, bir de taa içinden❣️

içindeki her şeye kendinden bak, “neler oluyor ve ne istiyorlar”diye bak her birine. içinden ve elinden gelenler nelerse, onları ısmarla kendine. yaşamanın püf noktası “an(da) olmak” kulağa küpe. hem hatırla: sen kimsen, neysen; neyi nereden yaşamayı seçiyorsan öyle.”